Eski yazılarımı okudum biraz önce. Kıvranışlarımla, tebessümlerimle karşılaşıp dünyadaki el yordamıyla olan yürüyüşüme kendi kalemimden çıkanlarla şahit oldum. Hatırladım, O'nun izniyle kalbim çırpına çırpına ritminde çarpmayı öğrenmiş. Hatırladım, O'nun izniyle düşe kalka çıkmışım patikalardan düzlüklere. Hatırladım, zaman gelmiş beşere diyemeyip kuşlarla bölüşmüşüm kalan son birkaç iyi niyetimi. Hatırladım, kalemimle yaza çize büyümeye çalışmışız şükür ki. Bir kez daha iman ettim, cümlesine Mevla "ol" demiş ve olmuş şükür ki.
Hatırlamalarımla beraber yazabildiğim vakitlere şükürle karışık bir hayretle biraz kızdım kendime. "O zamanlar güzel okuduğumdan yazabiliyordum ama şu şıra okumalarım azaldığından yazamıyorum." diye iç geçirdim. Biraz kalbimi kazıyan bir yüzleşme oldu bu. "Dünyanın metal kokusundan bahsedip dururken Allah muhafaza metal zehirlenmesinden zehirlendiğini farkedemeyen bir insana mı dönüyorum acaba?" diye sorular tırmalamaya başladı kalbimi. Öyleyse de silkinip Allah'ın izniyle birkaç adım atmaya çalışmalıydım. Biliyordum ben hakikatli bir niyet edebilip O'na dayanıp birkaç adım atabilirsem O ellerimden tutup koşabilmeyi ihsan edebilirdi bana. Çokça şükür ki kalemim yavaşlasa da inancım duruyordu, bunu görmek telaşımı az da olsa hafifletmişti ama hayır durmamalıydım.
Bir hızla kalkıp ışığı açıp kitabıma sarıldım, okumalıydım. Okumalıydım ve kalbimin üstündeki kireçler tek tek kırılmalıydı O'nun izniyle. Okumalıydım ve Efendimizin "Rabbin eşyanın hakikatini bana göster." duasının altına elimi açıp acizce ama inançla ben de aynı duayı edebilmeliydim. Okumalıydım ve körelmiş hangi hissiyatım varsa tekrar Allah'ın izniyle hissedip onları kaleme döküp O'nun izniyle başkalarının da hissetmelerine vesile olabilmeliydim. Kalbimde ve zihnimde bunlar dönerken karşıma çıkacaklardan bîhaber kitabımı okumaya başladım. :)
Birkaç sayfa ilerleyince karşıma neden yazamadığını sorgulayan Genç çıktı tevafuken. Hafifçe bir tebessüm ettim, evet sağdan sağdan, hafifçe, tatlı tatlı bir ihtar gelecekti sanki. Hisseme düşecekleri sindirebilmeyi umarak payıma düşecekleri toplayacak olmanın güzelliğini ama bir yandan da yüzümü kızartan bir mahçubiyeti hissederek okumaya devam ettim. Genç okuduğu halde neden yazamadığını sorguluyordu, yazamamasını okuyamamasına bağlayıp okumaya çalışan kızla baya baya benziyorlardı. :) Hakîm'e bunun nedenini sordu Genç, sorar sormaz o da sorusunun manasızlığını anladı ama iş işten geçmişti artık. Cevabımızı aldık ikimizde şükür ki: "Okumaktan yazmaya varılmaz okumanın amacı bu değildir." "Okumanın amacı ümmiliğe kavuşmaktır."
Belki de okuyamamaktan ziyade kaçırdığım başka noktalar vardı. Belki de okumalarım O'na varmaktan uzaklara gitmişti. Belki de vakti zamanında O'na teslim ettiğim kalemimi kendi elimde bilme gafletine düşmek kalemimi susturmuştu. Okumak, yazmak, yürümek, seyretmek, gülümsemek, düşünmek, sevmek, sevilmek O'nunla olan mesafelerimizi kapatıyor mu yoksa daha da mı açıyordu? Bir işe başlamadaki ilk maksadımız O'na varmak mıydı yoksa ulaşmak istediğimiz bir başka hedefe mi? Niyetlerim nasıldı? Neredeydim? Bana şah damarımdan yakın olduğunu söyleyen Mevla'ya ben ne kadar yakındım? Uzun zaman sonra bildim şükür ki; çıkmam gereken yolculuklar, atmam gereken adımlar, uğramam gereken dergahlar, taşımam gereken sular, etmem ve almam gereken dualar, açılmasını umarak beklemem gereken kapılar vardı.
Peki ya yazmak işi ne olacaktı? Yazmak sonuç değil bir vazifeymiş öyle dedi Hakîm, vazifeymiş vazife olmasına da herkes için değilmiş. Peki benim vazifem mi yazmak? Onu sonra konuşacakmışız, öyle dedi Hakîm ☺
Bunların ardından Genç günlüğüne birkaç satır yazdı, ben de bloguma. Hakîm direkt onunla muhattap olduğundan onunki daha tesirli bence ondandır size onu da yazmak istiyorum:
"Okumanın son noktası, Onun yazdığını okuyabilmektir. O'nun yazdığını okuyanların ne sözleri, ne yazıları, ne tasavvurları kalır. Söyleyen de yazan da, gören de görülen de O'dur; okuyan ve yazan bunu bilir, bunu söyler. Yazacak olan varsa bunu yazsın..."
O vakit derin bir iç çekişle bu cümleyle bitirmek istiyorum: "Yazacak mecali kalan varsa bunu yazsın..." :)